Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
ANAMUR’DA MEÇHUL MİSAFİRLER-I
1924 Lozan sonrası nüfusu 2.000’ler civarında olan, 1965 nüfus sayımında ise ilçe merkezi 11.246 olarak belirlenen Anamur 1959 yılı Mart ayında esrarengiz misafirlerle tanışacaktır. Mart 1959 hiç olmadığı kadar soğuk bir dönemdir; adeta zemheri ayazlarıyla harmanlanmış ve “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.” sözüne nazire yaparcasına soğuktur hava ve insanlar kelimenin tam anlamıyla “buymuş” durumdadır. İşte tam da bu günlerde sonradan Sahilboylu soyadını alacak olan Kemal Abdullah isimli kişiye bir talimat gelir. Tarih 17 Mart 1959’dur. Kemal Abdullah 1922 Kıbrıs doğumludur. 1950’li yıllarda Kıbrıs’ta polis teşkilatına girmiş, daha sonra çavuşluğa yükselmiş ve başarılı safahatı nedeniyle Kenya’ya özel komando kurslarına gönderilerek “Special Commando” brövesi de almıştır. Gördüğü bütün bu kurslar ve özel eğitimler yıllar içinde hem kendisinin hem de doğup büyüdüğü toprakların özgürlüğünü kazanmasında çok işe yarayacaktır.
Girne’de bir yandan polislik yaparken deniz tutkusunu da balıkçılıkla gideren Kemal Sahilboylu’ya verilen ve ucundan mutlak ölüm olan bu emirden hiç kimsenin haberi yoktur; karısının bile. 17 Mart 1959 tarihinde kendisine verilen görevle ilgili olarak “Ama kimin umurundaydı ölüm?” diyerek talimatlara uygun hareket edip önce Ankara’ya gitmeye karar veren Kemal Abdullah (Sahilboylu) aynı gün büyük oğlu Hüseyin’in çok hasta olması ve acılar içinde kıvranması üzerine eşi Asiye Hanım’ın kendisine gitmesi için müsaade etmemesi üzerine yine de çok kararlıdır. Evde tartışma büyür, merhum Asiye Teyze kocasının kuşkulu hareketlerinden şüphelenmektedir. Kemal Bey söylememekte, Asiye Hanım söyletmekte ısrarcıdır ve o kargaşa ve gerginlik arasında Kemal Sahilboylu acısını hep yüreğinde taşıyacağı bir hareket yapar ve eşini tokatlar. Asiye Hanım’ın sol kulağı artık hiç duymayacak, Kemal Sahilboylu ölünceye kadar hep vicdan azabı çekecektir. Kemal Sahilboylu polis teşkilatındaki görevinden hasta olduğu mazeretini ileri sürüp Türkiye’de tedavi olmak üzere 1 ay izin alarak ve yapacağı gizli görevi de hiç kimseye sezdirmeden uçakla önce Adana’ya ve oradan da Ankara’ya gönderilir. Kendisine parola olarak verilen ise Anıtkabir’i gösteren bir resmin yarısıdır. Ankara’da Cihan Palas oteline yerleşen Kemal Sahilboylu kendisine verilen bir telefon numarasını arar ve Altan isimli bir kişiyle görüşmek istediğini belirtir. Ardından otel odasında kendisine yaklaşık 10 kere daha telefon gelir ve odadan ayrılmaması istenir;
“...Bize verilen emirlere göre Cihan Palas’ta kalacağız. Elimdeki Altan diye bir isim ve telefon numarası ve Anıtkabir resminin yarısı... Bana verilmiş bazı notlar ve telefon numaraları vardı ve ertesi gün sabahleyin Altan isminde birisiyle görüşecektim. Telefonu açtığımda hanımı çıktı. ‘Altan Bey içerde mi?’ ’Yoktur ama gelecek.’ ‘İşte ben Kemal Çavuş, Kıbrıs’tan. Cihan Palas, No.4’te kalıyorum.’ diye mesaj bıraktım. Aradan yarım saat, üç çeyrek geçti. Baktım telefon çaldı. ‘Kemal Çavuş odanda mısın?’ On dakika sonra bir telefon daha. ’Odanda mısın?’ On dakika sonra bir telefon daha. ’Odanda mısın?’ Ben şüpheye düştüm. O zaman elimdeki notları kibrit kutularına, bilmem nereye okunmayacak, görünmeyecek yerlere not ettim ve hepsini tuvalete attım. Dördüncü telefonda ‘Odanda mısın?’ ‘Evet’ Az sonra kapı çalındı. İri yarı birisi geldi karşıma sivil olarak; asker tıraşlı. Yaşlı, böyle bir ellilik efendi. Buyur otur. Başladık sağdan soldan, havadan sudan sohbet etmeye. Derken adam ‘Artık konuşma fazla uzadı. Kendimizi nasıl tanıtacağız? Nasıl tanışalım’ diye sordu. O zaman cebimden Anıtkabir’in yarısını çıkardım. Diğer yarısı onda ve onları birleştirerek tanıştık ve o zaman ‘Kalk gidelim eve yemek yiyelim.’ dedi... Evinde oturduktan sonra Ben generalim, General Daniş Karabelen.’ dedi.”
Burada kendisini karşılayan TMT yetkilileriyle daha önceki buluşmaların neden gerçekleşemediği üzerine fikir teatisinde bulunan Sahilboylu, Ankara’dan da trenle Mersin’e gönderilir ve burada Yb. Remzi Atılgan tarafından karşılanacağı belirtilir. Yb. Remzi Atılgan ve Kemal Sahilboylu kendilerine söylendiği üzere birbirlerini tanırlar;
“...Tren Yenice’ye kadar geldi. Mersin’in orda aktarma oldu. Tekrar Mersin’e vardığımızda böyle bir 100 metre ileride bir ışığın altında durmuş resmi olarak, koltuğunda Zafer gazetesi biri. Benim de gazetem aynı. Uzaktan bir selamlaştık. Ben cipe doğru yürüdüm. O da geldi. ‘Hoş geldin.’ Gittik jandarma birliğine ve o akşam orada kaldık. ’Sabahleyin yolculuk var.’ dedi bana. Sabahleyin hazır kalktık. Mehmet isminde bir şoför, bir yardımcısı ve cip silah yüklü. Yola koyulduk... Anamur’a gidinceye kadar beş defa lastik patladı. En sonunda Mehmet paltonun kolunu kesti ve lastiğe içinden destek koydu...”
Mersin Yenice tren istasyonunda ellerindeki Zafer gazetesi vasıtasıyla birbirlerini tanıyan iki kişi daha sonra ciple Anamur’a gelir. Burada kendilerini karşılayan ise Bnb. İsmail Tansu olur. Bnb. Tansu’nun yanında da Anamur İlçe Jandarma Bölük Komutanı Yzb. Mehmet Remzi Kızılsu vardır. Bnb. Tansu, Kıbrıs’tan gelen Kemal Sahilboylu’ya Anamurluların meraklı insanlar olduklarını, kendisini daha önce hiç görmedikleri için şüphelenebileceklerini, bu yüzden Yzb. Kızılsu’nun kayınbiraderiymiş gibi davranmasını ister ve Yzb. Kızılsu’nun 2 yaşındaki oğlu Alp’i de kucağına verir. O günkü 2 yaşındaki bebek bugün dünya rekortmeni millî atıcımız olan Dr. Alp Kızılsu’dan başkası değildir. Yzb. Mehmet Remzi Kızılsu ise mükemmel bir asker, mükemmel bir komutan, son derece mütevazı bir kişi ve Anamur Kaymakam Vekili olarak görev yaptığı bir dönemde kendisine işinin olması için yapılan hatırı sayılır bir rüşvet teklifini elinin tersiyle itecek kadar da dürüst ve örnek bir insandır.
Genelkurmay Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan Bnb. İsmail Tansu da Anamur’dadır. Kemal Abdullah bir süre sonra kendine has tatlı Kıbrıs şivesiyle Anamur’daki Kıbrıslıların dikkatini çekmeye başlamıştır. Bnb. İsmail Tansu da Anamur Liman Müdürlüğü’nden sahte bir isimle balıkçı kimliği çıkarmıştır. Derken bu gruba balık avlayarak İstanbul’dan kalkıp gelen Kosal teknesi de katılır. Bu teknede de Trabzonlu Ahmet Oğuz Kotoğlu, Ordu Perşembe Medreseönü köyünden Reşat Yavuz Kaptan ve denizle hiç ilgisi olmayan Ali Levent isimli bir kişi daha vardır. Anamurlular yavaş yavaş bu insanlarla ilgili konuşmaya, merak duyguları artmaya, uzaktan yakından takip edip ne olup bittiğini öğrenmeye çalışmaktadırlar.
Kim bu adamlar acaba ve Anamur’da ne işleri var?